Gidemediğim Yerler konseptine uygun
garip bir yere gidebilince paylaşmadan geçmeyeyim dedim. Bu yazımızda Kuzey
Afrika’nın miniş güzeli, Akdeniz’in merkezi Tunus’a gidiyoruz. Evet, bu sefer
gidebildik!
|
İtalya'nın bayağı dibinde aslında. |
Öncelikle, neden Tunus? Kış ortasında
70. doğum gününü kutlayacağımız sevgili anneciğimizin kalbini ısıtacak kadar
Müslüman, abimin ve benim ilgimizi çekecek kadar ilginç ve hiçbirimizin
gitmediği kadar rota dışıydı. Yani, insan bir daha Tunus’a ne zaman gider ki?
Aslında Tunus’a sıkça gidiliyor. En
azından Hammamet, deniz turizmi için -özellikle vizesiz oluşu sebebiyle- ilgi
çekiyor. Güzel plajlara ve tatil merkezilerine sahip bu bölge, aslında Tunus’un
geri kalanıyla pek alakalı değil. Biz tabii yazlık bölge Hammamet’e gitmedik
(ama geçtik oradan da) ancak sizin de aklınızda olsun. Gidilir yani, tur falan
da var.
Arapça ve Fransızca konuşulan, Arap
Baharı’ndan önce özellikle Almanlar olmak üzere Avrupalıların gözde seyahat
destinasyonlarından biri olsa da şu anda maalesef unutulmuş olan bu ülke gerçekten şaşırtıcıydı. Tam olarak nereden başlasam bilemiyorum, o
yüzden kendi rotamızdan ilerleyeceğim.
|
The Gang |
Tunus Gezi Rehberi
Tunus’a rötarlı olarak akşam saatlerinde
ayak bastıktan sonra minik havalimanından ayrılıp Kairouan (Keyravan) şehrine
doğru yola koyulduk. Araba kiralamıştık, aldığımız arabanın toz kir içinde ve
vuruk falan olması garip geldi biraz. O zamanlar çok masumduk…
Tunus’u gezmek istiyorsanız araba
kiralamanız lazım. Yani uçak falan var da çöller, tuz gölleri falan gibi özel
deneyimler için araç şart. Elbette turlar da vardır ama araba daha iyi, benden
söylemesi. Ayrıca yollar bozuk, hesap yaparken süreye gayet geniş pay bırakın.
Akşam saatlerinde Kairouan’a vardık. Kairouan,
özellikle yanınızda dindar biri varsa feci mutlu olacağı bir yer, çünkü
Afrika’nın ilk camisi olduğu söylenen inanılmaz eski bir camiye ev sahipliği
yapıyor. 670’lerden falan bahsediyorum, o derece eski. Kairouan (Keyravan)
camisi, İslam ve eserlerine ilgi duyan herkes tarafından görülmeli. Gece
ışıklandırmalarıyla ayrı güzel. Buradaki gibi kadın ve erkek kısmı ayrı,
Müslüman olduğunuzu söylediğinizde girip namaz falan kılabilirsiniz. Çat diye turist girmesin diye tamamen açık değil içerisi.
Kairouan’ı gün ışığında gezdiğimizde
muhteşem kapıları olan küçük evler dışında pek etkileyici bir tarafını
göremedik. Bitik bir pazar var, onun dışında da görülecek çok şey yok. O yüzden bir şeyler içip ana hedeflerimizden Tozeur’e doğru yola koyulduk.
Tozeur (Tuzer), çölün giriş kapısı. Zaten
kuzeyden güneye inerken manzara belirgin şekilde değişiyor. Kairouan’a göre
gayet büyük bir şehir, marketi pazarı falan her şeyi var. Tuz gölü bile var.
Chott el Djerid adını taşıyan bu gölü aslında görmedik çünkü su yoktu. Ama inanılmaz
tuz gölü manzaralarına şahit olduk. Tabii gider gitmez değil, o yüzden
gördüğümüz ilk beyaz birikintilerde heyecan yaptık ama siz yapmayın, bolca tuz
göreceksiniz.
Tunus’a giderseniz Tozeur mutlaka
listenizde olsun derim. Şehrin çevresinde keşfedilecek pek çok yer var. Star
Wars meraklısıysanız Mos Espa falan da Tozeur’e oldukça yakın.
Biz gezimize öncelikle Chebika vahasıyla
başladık. Vahaya gitmek falan, çok değişik. Kahvaltı edip vahaya gidiyoruz hadi
diyorsun. Neyse, gittik. Minik bir vahaydı, her tarafında hurma ağaçları
ve elbette su kaynağı vardı. Bu arada vaha gerçekten filmlerdeki gibi bir şey,
göz alabildiğine çölün ortasında küçük bir yeşillik alan. İnanılmaz serin
tabii, gayet hissediliyor fark. Ayrıca bu bölgedeki çöl, Sahra Çölü
fotoğrafları gibi safi kum çöl değil, daha sert gibi. Nasıl anlatılır
bilemiyorum ama giderseniz görürsünüz. O tam çöl daha güneyde olsa gerek.
Chebika vahasında suyu ve ağaçları görüp
kahvemizi içtikten, hurma kemirip kartpostal aldıktan sonra tekrar yola düştük
ve Tamaghza bölgesinde “Altın Kanyon” ismindeki bir yere gittik. Yolda “deve
çıkabilir” işaretleri falan görüp eğlendik.
Vardığımızda işte biraz soruşturup
kanyon olan yere gittik. Burası da aslında bir vahaydı, şelale çevresinde hurma
ağaçları vs. Bir sürü genç yanaşıp rehberlik etmek istedi ama kendilerini
kibarca uzaklaştırdık. Annemizi kahve içmek üzere restoranda bırakıp ufak bir
kapıdan arkadaki bayıra doğru yollandık. Dolaşıp ederken bir çocuk böyle
uzağımızda ama yol gösterir şekilde geldi bizimde. Bir şekilde rehberiniz
oluveriyor işte ama iyi de olmuş. Çünkü çıkıp vahaya ve kanyona bakarız diye
çıktığımız yol, dimdik kanyondan aşağı inmeye, hoplaya zıplaya başladığımız
yerin altında kalan şelaleye ulaşmaya döndü. Rehberimiz yolda bir taş kırdı,
içinden kuvars çıktı, onu da verdi bize. Birazcık anksiyete hoplatıcı ama
sonunda gayet keyif verici bir aktivite oldu. Listenize ekleyin.
|
Büyük bir vaha (Tamaghza) |
|
Rehberimize bahşişini takdim edip
yavaşça oradan uzaklaştık. Hurma bahçelerinin arasından geçerken insanlar hurma
topladığı için yerlere dökülen hurmalardan birkaç tane aldık ve yıkayıp yedik.
Hayatımda yediğim en güzel hurmalardı. Taze olup 2 günde pert olacak olmasalar
10 kilo hurma alabilirdim.
Bir sonraki durağımız, Tunus’u
seçmemizdeki ana sebeplerden olan Star Wars çekim platolarından biri olan Mos
Espa oldu. Asıl güzel platolar Matmata ve Tataouine (tanıdık geldi mi?)
bölgelerindeydi ama bu bozuk yollarla 5 saat alacak yolculuğu yapmamız maalesef
imkansızdı. Siz 2 gün daha ekleyip oraları da görebilirsiniz. Neyse, Mos Espa
yolunda daha önce bahsi geçen develerin yalnızca tabelada değil gerçekte de olduğunu gördük. Böyle koyun
gibi dolaşıyorlardı, çok tatlıydılar. Sonra çölde pek çok deve gördük ama her seferinde yeniden heyecanlandık.
|
Koyun gibi otluyorlardı yol kenarında. |
|
Devam ederken haritanın yanlış olduğunu, Mos Espa’nın aslında burada olmadığını düşündük ama
sonra 50 metre kala falan gösterdi kendini.
Mos Espa şöyle, gelmişler kurmuşlar
dekorları, sonra da birazını bırakmışlar, halk da işte orada bir şeyler satıp
turist bekliyor. Tam fotoğraf çektirmelik yer. Dekorlar fena dökülüyor ama yine
de eğlenceli. Qui Gon Jinn ve tayfanın Anakin’le karşılaştığı yerler buralar.
Bir sonraki gün Tozeur merkezine indik,
postane ver çarşıları gezdik. Bolca hurma vardı. Annem bezelye olmasına
şaşırdı, inatla Ocak’ta bu bezelyelerin nereden geldiğini sorguladı.
Ertesi gün Star
Wars Canyon olarak geçen Sidi Bouhlel’e gittik. Yine hiçliğin ortasında bir
kanyondu, pod race yapılan yerlerden biri olarak geçiyordu. Ondan bağımsız
olarak, kanyonun kendisi gayet güzeldi.
Yolda hakiki tuz gölünde eğlenip kuzeye
doğru tekrar yola koyulduk. Bugünkü durağımız Sfax kentiydi çünkü yollar kötü
olduğu için bir yerlerde konaklamak gerekiyor.
|
Chott el Djerid. Göz alabildiğine tuz. Çok ilginç geldi Tuz Gölü'nü bile görmemiş bünyeme. |
|
Çok değişik bir şeyle karşılaşmadan Sfax
kentine geldik. Burası da büyük bir şehir, deniz kıyısında. Göz alıcı bir
kalesi var, onun dışındaki güzelliklerini akşam olduğu için pek göremedik.
Ertesi gün, nihai hedefimiz olan Tunus
şehrine varmak üzere bol molalı yolculuğumuza başladık. İlk molamız El Djem
(Cem) Amfitiyatrosu oldu. Muhteşem. Dünyanın en büyük 2. amfitiyatrosu (1.
sıradaki Roma’daki Colloseum) olan bu yapıyı, Tunus sınırlarına ayak
bastıysanız mutlaka görmelisiniz.
|
Maalesef telefon ile buranın dev güzelliğini çekebilmem mümkün değil. Google'da daha güzel fotoğraflara ulaşabilirsiniz. |
Sonrasında, annemizi cuma namazına
yetiştirmek için son hız Sousse (Susa) kentine doğru yola çıktık. Çünkü bu cami
de 850’lerden falan kalma ve hanımefendinin listesinin önemli maddelerinden
biriydi. Kendisini ezandan tam 5 saniye önce kapıdan içeri yollayıp biraz
merkezi gezdik. Merkezde hıncahınç dolu bir pazar var. Sahil sanırım liman
olduğundan deniz görünmüyordu ama pazar dışındaki eski şehir bölgesi tatlıydı.
Tabii bir süre sonra sıkılıp caminin karşısında bir kafeye oturduk. Bekledik,
bekledik, esnaf ne kadar da gitmiyor cumaya diye dedikodu yaparken herkes
camiye gitmeye başladı. Bir kez daha ezan okundu. Yine bekledik ve yaklaşık 1,5
saat sonunda hanımefendiyi camiden teslim almayı başardık. Kendisi de bu kadar
uzun bir cuma maratonu karşısında şaşkındı.
|
Yıldızımın barışmadığı nane çayı. Karşısı Sousse Camii. |
Şehirden ayrılıp son hız Hammamet
şehrine doğru yola koyulduk. Amacımız deniz kıyısında bir kahve içmekti ama
yollar… Ah o yollar… Sonuç olarak sadece muhteşem gün batımını izleyip başkent
Tunus’a hareket ettik. Arabamızı teslim edip taksi ile kalacağımız bölge olan,
şehrin en popüler muhiti Sidi Bou Said’e gittik. Evet, arabayı teslim ederken
neden aldığımızda o kadar kir pas içinde olduğunu anlamıştık. Araba yıkamacı
bile yok, öyle diyeyim.
Sidi Bou Said için “Alaçatı’nın
Kadıköy’le buluştuğu yer” demek yanlış olmaz sanırım. Mavi pencereli beyaz
evlerden oluşan sokaklar kafeler ve sanat galerileri dolu. Kentin merkezinde
kalırsanız da mutlaka ziyaret edin.
|
Sidi Bou Said |
Tunus kentindeki günümüze dünyaca ünlü
Bardo Müzesi ile başladık. Bardo Müzesi, dünyanın en önemli mozaik müzelerinden
biri olarak kabul ediliyor. Ayrıca Tunus’un turizmini bitme noktasına getiren,
neredeyse tamamı turist 25 kişinin öldüğü 2015 IŞİD terör saldırısıyla da
hatırlanıyor. Tabii gerçek İstanbullular olarak böyle şeyler bizi pek
ürkütmüyor. Birkaç tane teröristten korkacak olsak evden çıkmazdık. Bardo’yu
ayrı bir bölüm olarak aşağıda ele alacağım.
Sonrasında yine ülkenin en önemli
camilerinden biri olan Zaytuna (Zeytin) camisine gittik hanımefendinin öğle
namazı için. Ama nedense 2’de açılıyormuş. Biz de o süreyi merkezde dolaşarak
geçirdik. Bilenler için, tam bir Eminönü. Hatta daha dar sokaklar falan.
Avrupalılar için akıl alıcı renkler ve konsept ama bizim için çok da heyecan
verici değildi. Etrafta dolaştık, sağı solu keşfettik, biraz alışveriş yaptık.
Hediyelik olarak kendi adıma çok bir şey bulamadım, bir de sürekli satıcıların
çekiştirmesi yüzünden daraldım ama özellikle tabak çanak magnet vs alacaksanız Sidi Bou Said yerine merkezi tercih edin. Daha uygun fiyatlı. Ama daha tasarım şeyler için Bou Said daha iyi. Ayrıca cumartesi inanılmaz kalabalık,
aklınızda olsun.
|
Tunus'taki kapılarda feci sanatlı tılsımlı işler dönüyor. |
Gezimizi Sidi Bou Said’de bitirdik. Sidi
Bou Said’de gün batımları çok güzel, tavsiye ederim. Sonraki gün pazar, bizim
de son günümüzdü. Kahvaltının ardından hızlı bir Kartaca turu yaptım ki onu da
altta ayrı bir bölüm olarak ekleyeceğim. Valizlerimizi topladıktan sonra bu
unutulmaz geziyi sonlandırmak üzere havalimanına yollandık.
Gayet uzun bir yazı oldu ama alt
başlıklar ile devam ediyorum. Buraya kadar okuduysanız teşekkürler.
Bardo Müzesi, dünyaca ünlü bir mozaik müzesi.
Afrika’nın ise Kahire Müzesi’nden sonraki en zengin 2. müzesi. Başkent Tunus’ta
yer alıyor ve görmeden gelmemeniz gereken yerlerden biri.
Tunus’ta çok zengin bir Roma mirası var.
Bildiğim kadarıyla Tozeur, Roma’nın Orta Afrika’daki en ileri karakolu. El Djem
Amfitiyatrosu ve Kartaca kalıntıları da bu mirasın izleri arasında yer alıyor.
Çoğu mozaik müzesi gibi Bardo’daki eserler de Roma villalarının taban
mozaiklerinden oluşuyor.
|
Primitif sanatlara kim hayır diyebilir? |
|
Bardo’ya ilk girdiğimde ve zemin katı
gezdiğimde biraz sinirlendim. “Dünyanın en önemli mozaik müzesi” denen yer,
Gaziantep ve Hatay mozaik müzeleriyle asla yarışacak gibi görünmüyordu.
Vitrinlerin çoğu boştu, başka sergilere verilmişti parçalar. Sonra üst katlara
çıktık…
Tabii ki Bardo’nun neden bu kadar ünlü
olduğunu üst katlarda anladık. Çok güzel bir müze ve zemin katın
hissettirdiğinin aksine, gayet dolu. Eski bir bey sarayının içinde olan müze,
hem eserler hem de sarayın kendisi olarak ayrı ayrı güzelliklere sahip.
Kesinlikle ziyaret edilmeli.
Kartaca Harabeleri
Hannibal ve Kartaca’yı biliyor musunuz?
Hani dağı sirkeyle eritip filleri geçirerek Roma’yı yenmişti savaşta falan? Tunus
deyince benim aklıma ilk önce Kartaca ve Hannibal gelir. Kartacalı Hannibal
Roma’nın başına dert olmuş olsa da sonunda yenilmiş ve kaçmıştır. Hatta en
sonunda Gebze’de intihar etmiştir. Gebze’de Anibal Anadolu Lisesi falan gibi
yerlerin olma sebebi budur.
Söylenceye göre Romalılar, Pön savaşları
sonunda Kartaca’yı yendikten sonra tüm şehri yerle bir ederler ve burada bir daha
kimse yaşamasın, bereket olmasın diye toprağı tuzlarlar. Bu şairane hikaye de
maalesef yalanmış. Tam tersine, Roma burayı ele geçirip gayet bolluk bereket
içinde yaşamış.
Kartaca antik kenti kalıntılarını
görmeyi çok istiyordum ama şunu fark ettim. Kartaca halen Tunus’ta bir semtin
adı. Gayet de şık bir semt doğrusu, villalar falan içinde. Kartacalılar da
Romalılar da Tunuslular da ağızlarının tadını biliyormuş. Kalıntılar, bu
mahallenin çeşitli yerlerine dağılmış şekilde. Vaktiniz varsa birinden diğerine
yürüyebilirsiniz ama taksi de ucuzluğu ile işinizi görebilir.
Tüm önemli Kartaca harabeleri için tek
bir bilet var. 12 dinara (2020 itibariyle 1 Tunus dinarı 2 lira) alabileceğiniz
bu biletle 8 tane alana girebiliyorsunuz. Ben son gün, uçak saatinden birkaç
saat önce tek başıma gittim ve hepsini tamamlayamadım ama iyi ki gitmişim
dedim.
Kartaca Müzesi: Byrsa Hill adında bir
tepenin üzerinde yer alıyor. Ben gittiğimde müze binası kapalıydı, müze
binaları genelde tüm dünyada kapalı oluyor sanırım. Ya da bana hep bu denk
geliyor. Yine de müzenin bahçesi olan alanda pek çok kalıntı ve küçük bir Pön
(Punic) mahallesi kalıntıları vardı, çok güzel bir gezi oldu.
Antoninus Hamamları: Bir zamanlar
dünyadaki en büyük Roma hamamı olan bu kalıntıları görmeden gelmeyin. Özellikle
bahçe kısmı çok güzel. Az turistin güzel tarafı her yerin sakin olması.
Quartier Magon: Deniz kıyısındaki bu
minik alanda görülecek çok da bir şey yok ama çiçekler içerisinde
muhteşem deniz manzarasını izlemek için ideal.
Amfitiyatro: El Djem’den sonra çok küçük
geldi gözüme haliyle. Yani, gelmişken görün tabii.
Roma Villası: Çiçekler, bahçeler
içerisinde bir harabe daha. Roma zamanından bir evin kalıntılarını gezmek ve
muhteşem manzaranın tadını çıkarmak için iyi bir seçim.
Carthage Tophet: Küçük bir bahçe,
Tunus’un eski tanrıçalarından Tanit’e çocuk kurban edilen yerlerden biri
olduğunu söyledi taksi şoförü.
Roma Tiyatrosu & Erken Hıristiyanlık
Müzesi: Göremedim, sürem bitti.
Kısaca, Kartaca harabeleri mutlaka
gezmeniz gereken, tarihi önemini bir yana bıraksak bile manzaralarının
güzelliği ile aklınıza kazınacak yerler.
|
Tepesinde hilaliyle yöresel antik tanrıçamız Tanit |
|
Tunus’ta Ne Yenir?
Tunus’ta yeme içme konusunu ikiye
ayırmak daha iyi olur kanısındayım, yolda ne yenir ve restoranlarda ne
yenir olarak.
Başkent lokantalarını keşfedememiş olsak
da ülkenin geri kalanında lüks beklenmeyecek ama gayet lezzetle yemek yenecek
restoranlar bulunuyor. Yollarda ise çok küçük köyler var ve bir yer keşfetmek
zor. Bunun yanında yol üzeri yerlerde maalesef berbat bir alışkanlık var,
mangal gibi şeyler yapan yerler bunu belirtmek için gayet taze hayvan postları asıyorlar dükkanın önüne. Bir de yolda olmak ve güvenememek durumu eklenince
yol üzerinde evde yaptığımız sandviçleri yemeyi tercih ettik. Marketlerde
lezzetli şarküteri ürünleri ve peynirler bulunuyor. Bunları “harissa” adındaki
yerel biber salçasıyla renklendirerek nefis sandviçler yapabilirsiniz.
|
Bunu neden yapıyorsunuz arkadaşlar? |
|
Restoranlarda yiyebileceğiniz yemeklere
geçmeden önce halen şaşırdığım bir ilginçliğe değinmek istiyorum. Tunus’ta her
şeye ton balığı koyuyorlar. Bildiğin konserve ton balığı. Kuver olarak gelen
salatanın üzerinde de ton balığı var, böreğin içinde de ton balığı var, deniz
mahsüllerinin üzerinde de konserve ton balığı var. Önce taze ton olduğunu ve
deniz kıyısı olduğu için çiftlik falan var sandık ama hayır, her şey üzerinde
konserve tonla geliyor. Ton balığı gibi yumurta da Tunus yemeklerinin ayrılmaz
bir parçası. Her şeyin içinden çıkabiliyor.
|
Au thon "ton balıklı" demek tahmin edebileceğiniz üzere. |
Tunus’un en ünlü yemeği kuskus. Bizim
makarnamsı kuskustan farklı olarak ince bulgur ve irmik arası bir yapısı var,
üzerine konan yemeğin suyunu çekmesi için altta yer alıyor. Genelde üzerinde
et, balık ya da tavuk yahnileri var.
Rastlayabileceğiniz bir diğer yemek
Ojja. Sosisli (merguez) ojja gibi versiyonları var, domates soslu güveç gibi.
Farklı ojja’lar yer alıyor menülerde.
Menülerde sıkça rastlayacağınız bir
diğer şey de brik. Evet, kendisi börek. Bildiğimiz börekten farklı olarak derin
yağda kızarmış içi dolu üçgenler halinde geliyor. Başta elbette ton balığı
olmak üzere çeşitli versiyonları var.
|
Brik |
Biftek, pirzola, tavuk ızgara, balık
ızgara gibi temel yemekler hemen hemen her restoranda yer alıyor. Bazı
restoranlarda deve biftek de bulunuyor. Yeni şeyler denemekten
hoşlanmayanlardansanız yine de gayet rahat doyarsınız.
|
Deve biftek. Adı kadar heyecan verici değildi, belki çok pişirildiği içindir. |
|
Deniz ürünleri ve balık Tunus’ta bolca
tüketiliyor. Özellikle deniz ürünlü makarna tavsiye edebilirim, Sfax’ta yedim,
gayet lezzetliydi. Tüm yemeklerden önce ikram geliyor, genelde ezme tarzı bir
salata, zeytin, harissa ve ekmekten oluşan bu ikramlar oldukça lezzetli.
Restoranlarda genelde içki yok. Büyük
şehirlerde içkili restoranlar bulmak mümkün. Tunus’ta ayrıca şarap da
üretiliyor, deneme şansına da eriştim ancak çok parlak bir örnek değildi. Bira
da elbette doğru yerlerde bulabilirsiniz.
İçmek demişken, Tunus’un genel içeceği,
tüm Kuzey Afrika’da olduğu gibi naneli çay. Daha doğrusu naneli yeşil çay.
Bolca şekerli geliyor. Normalde her şeyi denemekten büyük zevk alırım ama bu
çayı gayet sevmedim. Fransızca dağarcığınıza “thé noir” (siyah çay) ve “sans
sucre” (şekersiz) kalıplarını mutlaka ekleyin derim çünkü genelde sıcak içecekler şekerli geliyor. Siyah çay da pek matah
değil doğrusu. Ama en güzel şey, hiçliğin ortasındaki bir yerde bile espresso
makinesi bulunması. Her yerde güzel kahveler içebilirsiniz. Türk kahvesi
bunlardan biri değil gerçi. Ayrıca soda isterseniz hep litrelik geliyor, onu da
not edin.
Kahvaltıları evlerde yaptık, marketlerde
leziz kruvasanlar ve benzeri Fransız lezzetlerini bolca bulabilirsiniz. Tatlı
olarak, genelde klasik pastalar dışında kızarmış hamur temalı tatlılar var. İçi
hurma ezmesi dolu olan var, başka şeylerle dolu olan var ama genelde hep lokma
ailesine benzeyen tatlılar.
Tunus Temiz mi?
Temizlikten kasıt tuvaletlerse, pek çok yerde pek çok kez tuvaleti kullandık, gayet temiz olanlar ve pek temiz
olmayanlar vardı. Normali bu zaten bence, yani bir İsviçre tarzı beklemeyin çöl
ülkesinden ama çok takıntılıysanız zaten genel olarak seyahatlerde mutlu olmanız mümkün değil sanırım. Restoranlar gösterişli değil, yol
kenarlarına çöp atmışlar, her şey eski püskü ama ne olacak ki?
Tunus Güvenli mi?
“Ayy korkmuyor musun? Güvenli mi
oralar?” Tunus’a da gitsen Beyrut’a da gitsen hep aynı sorular. Sanki bizim
ülke güvenliymiş gibi. Tunus gayet güvenli bir yer. Genel güvenliğin yanı
sıra yollarda da, insanların arasında da hiç güvensiz hissetmedim. Herkes
inanılmaz güler yüzlü olmayabilir ama herkes bilmedikleri dilleri konuştuğumuz
halde sürekli yardımcı olmaya çalıştı ve yurdumdaki gibi 3 dakikada bir çanta
kontrol ederek gezmedik. Gayet güvenli efendim.
Tunus’ta başörtüsü takmak zorunlu mu
diye düşünüyorsanız, hayır. Sosyal yapıları bizimki gibi, taşra daha mutaassıp
şehirler daha rahat. Kadınlar bizim büyük şehirlerdeki gibi kafelerde falan
yoklar ama Türkiye’nin geri kalanında da kahvelerde pek takıldıklarını
sanmıyorum. Oldukça Anadolu benzeri diyebiliriz.
Tunus’ta Ulaşım
Başkent Tunus’ta metro ve taksi ile
şehrin her yerine ulaşabilirsiniz. Taksi bol ve bayağı ucuz. Benzin pek ucuz
değil ama taksi çok ucuz, nasıl oluyor anlamadık. Genelde kazıklamaya eğilimli
olduklarını görmedim ama taksimetrenin çalıştığına emin olup haritadan takip
etmekte fayda var. Tabii bu Tunus'a özel değil, İstanbul’da da böyle
yapmıyor muyuz?
Onun dışında, Tunus’ta yollar kötü
ve feci trafik var. Navigasyonda olmayan yol kapamalar vs. yüzünden yolunuz çok
uzayabilir. Şoförler deli, tırları sollamaya çok meraklı. Bütün tırlar Scania
ayrıca. Neden, çünkü ETS2 :)
Çölde araba kullanmak güzelmiş ama,
şoförümüz abimiz öyle dedi, boş ve dümdüz yollar ve sürekli sağa sola bakıp
şaşırma derken akıp gidiyor. Benzin sanırım Türkiye’den biraz ucuz. Genel
olarak Tunus pek de ucuz bir yer değil zaten Türkiye’ye göre. Paraları bizden 2
kat değerli diye olabilir. Markette restoranda çok da ucuz diyemiyorsunuz.
Bir tek taksi ucuz.
Tunus’ta Hava Nasıl?
Biz Ocak ayında gittik, çöl tarafında
tişörtle, başkentte gayet paltoyla dolaştık. Ekstra kalın kazağa falan gerek
yok. Akşamları soğuk olabiliyor, üste giyilecek şeyler iyi olabilir. Yazın
gitmeyi asla hayal bile etmem, deli sıcak oluyordur. Ocak ayında keyifle
gezebilirsiniz. Günler kısa bir tek ama zaten gün bitmeden biz bitmiş
oluyorduk.
Tunus’ta Nerede Kalınır?
Booking.com’da çok seçenek yoktu
gittiğimiz yerler için. Kairouan’da otelde, onun dışında kiralık evlerde
kaldık. Evler gayet temiz ve güzeldi. Hepsinde sorunsuz sıcak su, güzel mutfak
falan vardı. Sfax’ta feci lüks bir villada kaldık ama yolda asfalt yoktu ve
tamamen çamurdu. Sidi Bou Said’de tüm şehri gören terasımız vardı, ilk sabah
soğuktu ama ikinci sabah kahvaltıyı orada yaptık.
Son Söz
Tunus çok ilginç. Bu yüzden kesin gidip
görün isterim. Çöl var, vaha var, deve var, tarihi eserler gırla… Daha ne
olsun? Araba kullanmıyorsanız kullanan birini kafalayın, mis gibi eşsiz bir
yolculuğa çıkın. Uçak biletleri Avrupa tarifesinden çok da farklı değil.
Gümrükte girişte çıkışta hiçbir sıkıntı yaşamıyorsunuz, misler gibi gidip güzel
hatıralarla dönüyorsunuz. Hele bir de Star Wars seviyorsanız, müthiş!
|
Güneyde restoranlar bile Star Wars temalı. |
|
Bu yazıya Tunus Turizm Bakanlığı’ndan
reklam almalıydım…
Dünyanın bir diğer saçma yerinde buluşana kadar, أتمنى لك رحلة سعيدة