Dünyada en çok sevdiğim şey seyahat etmek, ikinci olarak sevdiğim
şey ise seyahat hayali/planı kurmak sanırım. Birkaç günde bir havayolu
sitelerinde “hımm, şurası ne kadardır acaba?” araştırması yapıyorum, sonrasında kapsamlı bir konaklama sitesine girip ucuz ve güzel neresi var bakıyorum.
Sonuçta ne zaman seyahat fırsatı çıkacağı belli olmaz. Yılbaşı çekilişi de
yaklaşıyor zaten. Bununla beraber boş turist olarak gitmek bize yakışmaz;
tarihi nedir, halkı nerden gelmiş nereye gitmektedir, bunları bilmek lazım.
Dünyanın bütün tarihi dev bir kitap ve karşılaştıra karşılaştıra sıkça okumak gerek. Biraz deliyim, evet.
Benden daha deli olanlar da var ama. Mesela Japonlar.
Nedense bize Japonlar hep Uzakdoğu’da teknoloji üreten, garip ama güler yüzlü
insanlar topluluğu olarak gelir. Hani bir Nanking Katliamı ya da Unit 731 olsun,
Kore işgali olsun, sanki bu sevimli insanlarla alakası olmayan olaylardır.
Sonuçta Japonlar bize samuray geleneğinden gelen, onurlu, onuru zedelenince çat
diye kendini öldüren (seppuku/harakiri falan) insanlar olarak anlatıldı. O
samurayların sadece kendi efendilerine bağlı olduğu ve yabancı ya da düşman
olarak gördüğü herkesi arkadan vuran, her türlü pis oyunla öldüren kişiler
olduğu es geçildi. “Yok artık!” diyecekler için 1600’lerin sonunda yaşamış ve
Japon savaşçı geleneğine çok sıkı şekilde uyan Tsunetomo Yamamoto’nun Hagakure
isimli Türkçeye de çevrilmiş kitabını okuyabilir. Kısaca, kendi klanlarından
olmayana her türlü alçaklığı yapmış bu samuray cemaati. Zaten bize empoze
edilen mangalı, Harajuku kızlı, onurlu savaşçılı Japon kültürü de 2. Dünya
Savaşı sonrasında işgal ettikleri Japonya’yı adam edip ayağa kaldırmayı hedefleyen
Amerikalı genel vali MacArthur tarafından yaratılmış ve epey tutmuş. Gerçekten
enteresan bir dönem, ilginizi çektiyse araştırın derim.
Bu kadar uzun bir girişi neden yaptığımı bilmiyorum,
Japonların herkesi kandırıyor olduğunu düşünüyorum arada, sinirleniyorum. Gerçi
kendi evlerinde bile benzerini yapmaktan çekinmemişler. Artık bu seferki
gidemediğimiz yere giriş yapabiliriz; durağımız Hokkaido – Japonya’nın
yerlileri olan ve sonradan çoğunluğu ele geçirecek olan Wajin’ler (bugünkü
Japonlar) tarafından soykırıma uğratılmış ve hala köle gibi davranılan Ainu’ların
yaşadığı güzel ada.
Hokkaido’nun güzel taraflarına geçmeden önce bu Ainu
olayından kısaca bahsetmek istiyorum. Ainu’lar bugünkü Japon adalarının orta-kuzey
kısmında, Rusya’ya uzanan Sakhalin’de ve Kuril adalarında güzelce yaşarken Asya
anakarasından gelip güneye yerleşen Wajin (Yamato) halkı tarafından kesile
kesile Hokkaido’ya sürülmüşler. “Biz şöyle üstünüz, böyle süper safkanız”
söylemlerini ağzından düşürmeyen Japonlar da bayağı göçmenler yani bu arada. Bu
Yamato halkı Ainu’ları yollayıp toprakları alır ve imparatorluk kurarken Ainu’ları
da vahşi ve barbar olarak aşağı görmekten geri kalmamışlar. Muhtemelen Ainu’ların
sakallı bıyıklı gürbüz insanlar olmalarını kıskanıp onları hayvanlarla eş
tutmuşlar, bu sırada bütün pis işleri yaptırıp köle gibi çalıştırmaktan da geri
kalmamışlar. 1800’lerin sonlarındaki Meiji döneminde “gelişme” atılımları
yapılmış, Ainu’lar asimile edilmeye çalışılmış, dilleri yasaklanmış ve sadece
yöneticilerin belirledikleri yerlerde tarım yapabilmelerine izin verilmiş. “Safkan”
Japonların da Hokkaido adasına göçmeleri teşvik edilince Ainu’lar iyice köşeye
sıkışmışlar. Bu sırada kuzeyde de işler iyi gitmemiş haliyle. Sovyet Rusya
döneminde Kamçatka bölgesinde Ainu olmak yasak, zira öyle bir halkın varlığı
Japonya ile olan toprak çekişmelerinde eksi puan demek. Bu yüzden Ainu soyadı
taşıyanlar çalışma kamplarına gönderilmiş, kurtulanlarsa soyadını değiştirmek
ve Slav soyadı almak zorunda kalmış.
Ainu'lar |
2. Dünya Savaşı’ndan (ve muhtemelen Japonların perişan
olmasından) sonra Ainu’lar kimliklerini kazanmak için adımlar atmaya başlıyor.
Yaklaşık 25.000 kişi kalan Ainu’lar, Japon hükümetinin yıllarca kaçtığı
kabullenişi ancak 2008’de elde ediyor ve yerli halk olarak tanınıyor. Tabii bu
sırada binlerce yıllık kültür ve gelenek yok olup gitmiş durumda. Ama Japonlar
kaşıkla verdiklerini kepçeyle alıyor ve zaten daracık bölgede kalmış olan Ainu
kalıntılarını da baraj yapmaca gibi yöntemlerle toprak altına gömüyor hâlihazırda.
Dediğim gibi, bilgisiz turist olmayın. Tabii mutsuz turist
de olmayın. O yüzden artık Hokkaido’nun güzel taraflarına geçmek istiyorum.
Hokkaido, Japonya’nın kuzeyinde yer alıyor ve ülkenin en büyük ikinci adası.
Japonlara soracak olursanız komşu Kuril adalarının birkaçı da onların ama Rusya
pek öyle bakmıyor duruma.
Bütün kötü tarihi bir kenara bırakacak olursak, Hokkaido çok
güzel bir doğaya sahip. Pek çok doğal parka ev sahipliği yapıyor.
Özellikle Japonya’nın geri kalanına kıyasla Hokkaido’da
yazların daha az nemli olması adanın çekiciliğini arttırıyor. Doğal
güzelliklerin yanında Sapporo gibi büyük şehirler de var ve Japon hayatını görmek
isteyip Tokyo’nun karmaşasından gözü korkanlar için ideal.
Japonya’ya gitmişken Sakura’ları yani kiraz ağaçlarını
çiçeklenmişken görmemek olmaz. Hokkaido size bu fırsatı da sunuyor. Bununla
yetinmezseniz ünlü turnaları ve akıntının tersine yüzen somonları da yine
burada görebilirsiniz.
Kiraz ağacı (Sakura) |
Ünlü Japon turnaları |
Tarih, kabus gibi çöküyor bazen üzerimize. Ama Hokkaido’nun,
muhteşem doğasına bakarken olup bitmiş tüm korkunç şeyleri –kısa bir süreliğine
de olsa- unutturabileceğine inanıyorum.
Gelecek yazıda daha enteresan ve daha gidilemez bir yerde
görüşmek üzere, よい旅行を!
Kaynaklar:
Wikipedia
Ekşi Sözlük
http://www.benhills.com/articles/japan-unlimited/item/79-the-last-angry-ainu
http://www.tofugu.com/2013/11/08/the-ainu-reviving-the-indigenous-spirit-of-japan/
http://www.2kamuymintara.com/aus/history.htm
http://www.mtholyoke.edu/~wfukui/history.htm
http://en.visit-hokkaido.jp
http://www.roughguides.com/gallery/20-great-places-to-pitch-a-tent/#/11
http://www.pixohub.net/2013/01/spring-flowers-on-hillside-hokkaido.html
Japonyanın heryerı ılham verıcı ve kesfetmeye deger
YanıtlaSil