Dışişleri ve hükümet görevlilerimiz sağ olsunlar, beni
konusuz bırakmamak için ellerinden geleni yapıyorlar. Geçtiğimiz günlerde cennet
vatan Vanuatu ile vizeleri kaldırarak bütün ülkeyi bir anda bavul toplamaya
sevk ettiler. Aslında ben de Truman Show’u izleyen herkesin aklında yer eden
Fiji’yi yazmayı planlıyordum, komşusu Vanuatu’ya çıktı kısmet. Peki, neyin
nesidir bu Vanuatu?
Vanuatu, Pasifik’in batısında yer alan küçük bir ada ülkesi.
Yukarda belirttiğim gibi Fiji’ye yakın, diğer tarafta da Avusturalya ve Yeni
Gine’ye yakın sayılır. Yaklaşık 82 tane irili ufaklı adacığa sahip bu ülkenin
en büyük iki geçim kaynağının off-shore bankacılık yani vergi cenneti olmaca ve
turizm olması enteresan bir nokta olabilir. Bu vergi cennetlerinden kaçıyla
yakın zamanda vizeler kaldırıldı, bir incelemek lazım.
Ülkenin tarihi diğer Pasifik adalarının tarihlerinde çok
farklı değil. “Ayak basmadığımız toprak aslında yoktur” geleneğinden gidersek, 1606’da
Espiritu Santo ile adalara ayak basan Fernandes de Queirós Vanuatu’nun kâşifi olarak
karşımıza çıkıyor. Tabii kendisi burayı Avustralya sanıyor maalesef. Bir 150
yıl unutulan adalar, 1768’te Louis Antoine de Bougainville tarafından yeniden
keşfediliyor ve son olarak 1774’te ünlü kaptan Cook tarafından Yeni Hebridler
olarak vaftiz ediliyor.
Sonrasında olaylar biraz daha trajikleşiyor. Bölgedeki adalarda oldukça sandal ağacı olduğunu gören Avrupalılar akın edip plantasyonlar kuruyor ve yerli halkı çalıştırmaya başlıyorlar. Sonra gelenler pamuk tarlaları kurmaya çalışıyorlar, tutmayınca kahve, kakao, muz hindistancevizi, yani ne varsa yetiştirmeye çalışıyorlar. İşçiler de yerliler tabii bu sırada.
Sonrasında olaylar biraz daha trajikleşiyor. Bölgedeki adalarda oldukça sandal ağacı olduğunu gören Avrupalılar akın edip plantasyonlar kuruyor ve yerli halkı çalıştırmaya başlıyorlar. Sonra gelenler pamuk tarlaları kurmaya çalışıyorlar, tutmayınca kahve, kakao, muz hindistancevizi, yani ne varsa yetiştirmeye çalışıyorlar. İşçiler de yerliler tabii bu sırada.
Doğal olarak bir yerden sonra İngilizler ve Fransızlar daha fazla söz sahibi olmak için çekişmeye başlıyorlar. Sonra nasıl olduysa Vanuatu adalarını beraberce yönetip yerlilerin suyunu çıkarmaya karar veriyorlar. Suyunu çıkarma dememin sebebi mağdurun yanında olma edebiyatından ziyade adanın nüfusunun şu anda Avrupalıların gelmesinden önceye göre daha düşük olduğunun kanıtlanmış olması.
Sonra daha ilginç bir olay gerçekleşiyor. İkinci Dünya
Savaşı öncesinde, yani 1930’ların sonunda adaya gelen Amerikan askerleri
yanlarında pek çok teçhizat ve erzak, yani “kargo” getiriyor. Sonrasında
gerçekten enteresan olan ve pek çok araştırmaya konu olmuş “Kargo Kültü” ortaya
çıkıyor. Yani yerliler bu kargoyu getiren ve John Frum (Bu John Frum isminin
nereden geldiği ise tam bilinmiyor) olarak kutsallaştırdıkları bu gücün
devamlılığını sağlamak için uğraşıyorlar. Örneğin erzakların dağıtıldığı askeri
kulübelerin ya da onlara havadan eşya atan uçakların benzerlerini yapıp
kutsallaştırıyorlar. Bir yerden sonra bu John Frum ya da benzeri kült kişisi
yerlilerin belli tanrılarıyla özdeşleşiyor. Hani belki hatırlarsınız, Kraliçe
Elizabeth’in kocası Prens Philip bir adaya gitmiş ve yerliler ona tapıyormuş,
böyle bir inanç var falan diye haberler çıkmıştı. Tahmin edin o ada nerede?
Evet, Vanuatu’da bir cemaat Prens Philip’i kutsal görüyor ve yukarıda bahsi
geçen John Frum’un soyundan olduğuna inanıyor. Ayrıca şu anda Vanuatu parlamentosunda
John Frum isimli bir parti bulunuyor.
Militarizm provası değil, bereket simgesi askerlerin taklidi |
Bundan sonra küçük ülkenin enteresan tarihinde yine ilginç
bir perde açılıyor. İngiltere ve Fransa, 30 Temmuz 1980’de Yeni Hebrid
adalarına bağımsızlık verileceğini açıklıyor. Fakat Jimmy Stevens isimli bir
hareket önderi, Haziran ayının başında bir ayaklanma başlatıyor ve koloni
ofislerine saldırıyor. Espiritu Santo adasını bağımsız bir ülke ilan eden
Stevens’a bu sırada orada bulunan Fransız askerleri pek ses çıkarmıyor. Bu
sırada Yeni Hebrid yönetimi İngiltere ve Fransa’dan başkaldırıyı durdurmaları
için asker istiyor ancak kendi göndermeyen Fransa İngiltere’nin de asker
yollamasına karşı çıkıyor. Çaresiz kalan yönetim Papua Yeni Gine’den asker
istiyor. Yeni Gineli askerler Espiritu Santo adasına ayak basınca dış basın
konuya başlık bulmakta gecikmiyor: “Hindistancevizi Savaşı”. Savaş kısa
sürüyor, bunun sebeplerinden biri Stevens’ın adamlarının daha ziyade ok-yay ve
taşlarla saldırıyor olması, diğeri yerli halkın Yeni Ginelileri dost Melanezyalılar olarak seviyor olması ve savaşmak istememesi, sonuncusu ise bir yoldaki Yeni Gine barikatına dalmaya
çalışan araçta bulunan Stevens’ın oğlunun barikattaki askerler tarafından
öldürülmesi. Olayın sonucundan Stevens “Ben kimse zarar görsün istememiştim”
diye teslim oluyor ve 14 yıl hapse mahkûm ediliyor. Tabii mahkemede kendisinin
bayağı bir Fransız desteği aldığı da ortaya çıkıyor. Sonrasında adacıklar
ülkesi bağımsızlığını kazanıp Vanuatu adını alıyor. O zamandan beri çok istikrarlı
olmayan demokrasisi, arada sopa gösteren kolluk kuvvetleri ile yuvarlanıp
gidiyorlar.
Espiritu Santo |
Ülke kursan kurulur bence. |
Gelelim yamyamlık olayına. Vanuatu’nun ünlü bir yamyamlık
geçmiş var. İlk olarak İngiltere’den 1839’da gönderilen 2 misyonerin Erromango
adasında afiyetle yenmesi ile kayda geçen bu gelenek neyse ki tükenmiş. Adada
hala büyü, büyücüler, sazdan kulübeler, ottan kıyafetler var ama yamyamlık
biraz eskide kalmış. Ama kafanızda canlandırmak isterseniz olay şöyle
gerçekleşiyor; yerde üçgen, derin bir çukur açılıyor ve sıcak taşlar
yerleştiriliyor. Üzerine bahtsız kurbanın parçaları, tatlı patates ve çeşitli
otlar, baharatlar konuyor, bir sıra daha sıcak taş konduktan sonra üstü muz
yapraklarıyla kapatılıyor ki buhar kaçmasın. Yemek 3 ila 5 saat içerisinde
hazır oluyor ve kabilenin şefi kurbanın kafasını yeme şerefine erişiyor. Ama
korkmayın, artık olmuyor. Yine de ormanlara fazla dalmazdım ben olsam.
Tarih her yerde gelire dönüşüyor zamanla |
Kral burada gömülüymüş. |
Cennet vatan Vanuatu’da Fransızca ve İngilizcenin yanına
Bislama denen melez bir dil konuşuluyor. Bu dil Creole gibi yerli dille diğer
yerleşimcilerin dillerinin karışmış hali. Ama genel olarak İngilizce
biliyorsanız sıkıntı çekeceğinizi sanmıyorum. Ülkenin başkenti Port Vila ve
Efate adasında bulunuyor.
Port Vila |
Efate |
Öğrendiğim kadarıyla Vanuatu’nun en iyi yanı halkı. Her yerde acayip iyi niyetli ve güler yüzlü oldukları, adaların oldukça güvenli olduğu ve kimsenin turist kazıklamaya çalışmadığı yazıyor.
Eğer gidecekseniz bilmeniz gereken en önemli şeylerden biri
iklim elbette. Vanuatu’da tropik iklim hâkim. Nisandan eylüle kadar kış yaşanıyor
ki bu ziyaret etmeniz gereken dönem oluyor. Ekimde hava ısınmaya başlıyor ve
aralıktan nisana kadar sıcak ve nemli dönem başlıyor. Hazirandan kasıma kadar
olan dönem en kuru dönem. Gerçi tropiklerde günde en az 15 dakika yağmur kesin yağar
ve gerçekten çok hoş bir his yaratır.
Vanuatu’da bolca lüks otel, beyaz kum ve deniz üzeri bungalov
gibi görünce hepimizi hipnotize eden konaklama seçeneği bulunuyor. Yani sırf
sevimli yerlilerin kulübeleri yok, biz kaldırılan vize sayesinde duymuş olsa da
Vanuatu uzun zaman önce turistler tarafından keşfedilmiş. Yine de can sıkıcı
turist kalabalığı içine düşeceğinizi sanmıyorum. Oteller genelde başkent Port
Vila’da yer alsa da çevre adalarda da daha izole ve güzel yerler var. Üstelik
fiyatları da çok abartı değil otellerin, oldukça iyi bir yerde 7 gecesi 1.100
liraya bile kalabilirsiniz. Tabii isterseniz 5.000 liraya da kalırsınız, sizin
seçiminiz. Hatta bütün paramı uçağa verdim derseniz 5 kişilik yatakhanede kalıp
7 gününüzü 500 liraya bile çıkartabilirsiniz. Bu fiyatlara önümüzdeki Mayıs
için baktım, az sonra uçak biletleri de aynı tarihler için olacak.
Ve gelelim neden gidemediğimize. Bir sebebi var elbet, yoksa
şanlı devletimiz vizeleri kaldırmışken, konaklama da bu kadar ucuzken neden
duralım? Sebebimiz elbette ki ulaşım. İki şansınız var, ya az ödeyecek ve 45
(yazıyla kırk beş) saatte gideceksiniz, ya çok (gerçekten çok) ödeyecek ve 30
saatte gideceksiniz. Biraz daha açalım. Bizler için dünyanın öbür ucundaki Vanuatu’ya
gitmenin neredeyse tek yolu Sydney’den geçiyor. Orası zaten uzak. Vanuatu bu
çok uzaktan 2,5 saat daha uzak. Bir diğer kapı da Auckland ama fark eden pek
bir şey yok. Fiyat ver bana diyenler içinse, İstanbul’dan çıkıp
Dubai-Sydney-Port Vila güzergâhını 45 saatte gitmek size 3.700 liraya
patlayacak. Gidiş dönüş ama, korkmayın yani. THY önderliğinde İstanbul-Kuala
Lumpur-Sydney-Port Vila yolunu izleyen ve 30 saat süren diğer seçenek ise size
sadece 15.500’e patlayacak. Ama dediğim gibi, gidiş dönüş fiyatı bu, o yüzden endişelenmenize
gerek yok.
Gördüğünüz gibi sayın okuyucular, aslen vizenin kalktığı garip
bir yer üzerine öylesine başlayan bu yazı, çok enteresan bilgiler kazandırdı
yine bize. O yüzden küçük tropik ada ülkeleriyle dalga geçmeden önce iki kere
düşünün.
Dünyanın gidilemeyen başka bir yerinde buluşana kadar, Bon
vwayaj!
Kaynaklar:
Wikipedia
Lonely Planet
Tripadvisor
Booking.com
http://vanuatu.travel
http://www.telegraph.co.uk/travel/748417/Vanuatu-where-only-the-menu-has-changed.html
http://www.funwallz.com/vanuatu-island-slk-hd-wallpaper-97760.html
http://www.pacificislandtravel.com/vanuatu/about_destin/history.asp
http://www.destination360.com/australia-south-pacific/vanuatu
http://islandculturearchivalsupport.wordpress.com/2012/04/15/that-curious-cult-in-vanuatu/
http://www.mhhe.com/socscience/anthropology/image-bank/kottak/chap21/image8.htm
http://artefaque.blogspot.com.tr/2011/02/travel-vanuatu-selected-photos.html
http://voyageoftheyachtsolstice.blogspot.com.tr/2013/10/mystery-island-on-anatomvanuatu.html
http://ds-lands.com/port-vila.html
http://www.unity-airlines.com/
http://fabulousfoodandalittlefrolicking.blogspot.com.tr/2011/01/vanuatu.html
Güzel bilgi. Emeğinize sağlık.
YanıtlaSilTeşekkür ederim, beğenmenize sevindim.
Sil